Parantez Kitap

Öne Çıkan

Dil Davası

180.00

“Her şeyden önce bu “İnkılapçılık istismarı”nı ortadan kaldırmamız gerek!”

İsmail Habib Sevük

Sırasıyla, “Canlı Türkçe ve ölü nesin’, “Türkçenin istiklal savaşı”, “Türk nazmının zaferi’ başlıklarını taşıyan ilk üç yazı asırlardan beri büyük ve güzel dilimizin kendini bulma ve kendi kaderini yoğurma cephesini anlatıyor. O yapıtların objektif bir şekilde ortaya koyduğu hakikat dilde asıl inkılabın bizzat dil tarafından yapıldığıdır. Ferdi veya anonim sayısız emeklerin bir araya gelişiyle Türkçe bu mazhariyete erdi. Dilin bu heybetli tekevvülü karşısında hiç kimse dilde inkılapçılık davası yapamaz. Her şeyden önce bu “İnkılapçılık istismarı”nı ortadan kaldırmamız gerek. Dilde inkılapçılığı ne kadar ters anladığımıza canlı bir misal: Hakkâri Milli Eğitim Müdürü Zeki Teoman imzasıyla 26 Şubat 1949 tarihli dört sahifelik bir mektup aldım. Adana mıntıkası Maarif Eminliğim zamanında talebe olduğu anlaşılan bu genç maarifçimiz, bizim 19 yazıdan yalnız 2 tanesini görmüş, 10 uncu ve 11 inci yazılar. Mektubuna şu satırlarla başlıyor: “Cumhuriyet”de “Tasfiyecilerin Türkçeye cephe alışları” ve “Prensip yok, tenakuz çok” başlıklı iki yazınızı okudum. Dili kendi açınızdan inceliyorsunuz. Güzel; bir yazış özelliği; anlatışlı bir deyim, benzetmelerden doğan bir tatlılıkla yazılarınızı okuyanlar, etkiniz altında kalır. Yıllardan beri belki öğretmenimizin öğretmeni olarak bize öğrenimler verdiniz. Adana’da bulunduğunuz sırada söylevlerinizi dinledim. Eskiye göre yeni olan, günlüklerdeki yazılarınızı, betiklerinizi okudum. Türkçülüğü önce sizden öğrendim. Sonra asıllarına geçtim. Bu bakımdan size saygım vardır. Bu saygım ileridir. Yalnız son günlerde “İstanbul Öğretmenler Birliği”nin dil toplantısında konuşan bir kaç büyüğün yolunu beğenmiş gibi göründüğünüzden üzülerek bu betiyi yazdım. Siz beni tanımazsınız, ama herkes gibi ben sizi tanırım…’

Öne Çıkan

Tuna’dan Batı’ya 1935

290.00

“Türkçe’nin gizlisi de açığı gibi işe yarıyor!”

İsmail Habib Sevük, 1934 yazında üç buçuk aylık Avrupa turuna çıkmış ve “Avrupa Yolunda Notlar” başlığıyla gezi notlarını Cumhuriyet gazetesinde yayımlamıştı. Bükreş, Tuna, Belgrad, Budapeşte, Viyana, Berlin, Paris, Napoli ve Atina’yı gezen İsmail Habib, 1935’te bu gezi notlarını Tuna’dan Batı’ya ismiyle kitaplaştırmıştır.

“Bükreş’te ilk önce, kendi kendime gittiğim lokantada, hiçbir kelimesini bilmediğim Rumence bir listeden yemeklerimi kolayca seçtim ve Rumence’den başka bir kelime bilmeyen garsona seçtiğim yemekleri pekâlâ anlattım. Türkçeyi burada Rumence’nin içine saklamak istemişler, fakat Türkçe’nin gizlisi de açığı gibi işe yarıyor!”
İSMAİL HABİB SEVÜK

Öne Çıkan

Nasıl Öldüğüme Dair (İmzalı & Ön sipariş)

190.00

 – 30 Eylül 2025 tarihine kadar verilen siparişler kişiye özel imzalı ve numaralı olarak gönderilmektedir. –

“Hayatın belli bölümlerinde “herkes kadar” öldüm ve her ölümden sonra “az sayıda” birileri kadar yazmaya devam ettim.”

Okan Köroğlu’nun Nasıl Öldüğüme Dair’i dağınık zamanların ve mekanların izlerini taşıyan bir şiir toplamı. Yıllar içinde biriken dizeler, şairin “herkes kadar” öldüğü anlardan ve her ölümden sonra yazmaya devam ettiği çaresiz ama dirençli bir yolculuktan doğuyor. Hayatın imlâ hatalarına meydan okuyan bu şiirler, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yaralı romantizmi, Metin Eloğlu’nun sokak ironisi, Ece Ayhan’ın altüst imgeleri, Arkadaş Z. Özger’in renk armonisi, Neruda’nın tutkulu savaşı, Octavio Paz’ın zamansal yankıları, Eluard’ın düşsel seyrüseferi ve Nazım Hikmet, Brecht, Mayakovski gibi ustaların gerçekliğiyle harmanlanıyor.
Ölümle suçlansa da hayata tutkuyla bağlı bir şairin kaleminden dökülen bu dizeler, korkuları, kayıpları ve içten içe yaşananları kucaklıyor. Köroğlu, “Yazdıklarım okur duyana kadar benim, sonra onun,” diyerek okuru bu satırların ortağı kılıyor. Nasıl Öldüğüme Dair, mutsuzluğun panzehiri olmasa da acıyı dindirebilecek bir paylaşımın kapısını aralıyor.

Çünkü bazı şiirler yazılmaz. Birinin içinden düşer.