Mağaza

KUYUCAKLI YUSUF

220.00

“Hayat öyle bir yangındı ki, Yusuf içinde ne varsa kül etti.”

Kaderin kıyısında büyüyen bir çocuğun, adalet ve aşk arayışı…

Küçük yaşta ailesini kaybeden Yusuf’un hayatı, onu evlat edinen kaymakamın evinde bambaşka bir yola girer. Sessiz ama güçlü, sert ama derin duygularla örülü bu genç adam; köy düzeninin adaletsizliğiyle, çıkar ilişkileriyle ve tutkulu bir aşkla yüzleşmek zorunda kalır.

Sabahattin Ali, Anadolu’nun kasvetli taşra atmosferini yalın ama çarpıcı bir dille anlatırken; toplumsal eşitsizlik, ahlaki yozlaşma ve bireyin içsel mücadelesi gibi evrensel temaları ustalıkla işler.

Kuyucaklı Yusuf, Türk edebiyatında “haksızlığa başkaldıran birey”in en güçlü sembollerinden biridir. Yusuf’un gözlerinden bakarken, sadece bir adamın değil; susturulmuş duyguların, bastırılmış adaletin ve kırık bir aşkın da hikâyesine tanıklık edeceksiniz.

Bir roman değil, bir iç hesaplaşma. Yusuf’un değil, hepimizin hikâyesi.

Life of PI (İngilizce)

550.00

“Önce Tanrı’ya, sonra bir kaplana inandım.”

Hayatta kalmak nedir? Ve inanç, gerçek ile hayalin neresinde durur?

Yann Martel’in tüm dünyada ses getiren bu büyüleyici romanı, okyanusun ortasında bir can kurtaran sandalı, genç bir çocuk ve bir Bengal kaplanı ile başlar. Pi Patel, ailesiyle birlikte çıktığı göç yolculuğunda trajik bir gemi kazası geçirir ve kendini hayatta kalma mücadelesi verirken bulur. Ancak bu mücadele, yalnızca doğayla değil, inançla, yalnızlıkla ve kimlikle de verilecek bir sınavdır.

Martel, gerçeğin ve kurgunun iç içe geçtiği bu sıra dışı hikâyede, insanın içindeki umudu, korkuyu ve dayanma gücünü etkileyici bir dille işler. “Pi’nin Yaşamı”, bir macera romanı olmanın ötesinde, bir yaşam felsefesi, bir alegoridir.

Gerçek nedir? Hayatta kalmak için neleri seçeriz?
Bu kitap, o soruları okura yeniden sordurur.

Pi’nin Yaşamı, modern edebiyatın unutulmazlarından biri. Hem bir serüven, hem bir inanç deneyi. Hem acı, hem umut dolu bir yolculuk…

Genç Werther’in Acıları

250.00

“Ah, insanlar neden kaderlerinin ne olduğunu bilmeden dünyaya gelirler?”

Tutkulu bir aşkın ve hassas bir ruhun derinliklerine yolculuk…

Goethe’nin edebiyat tarihinde çığır açan bu eseri, duyarlı bir genç olan Werther’in kalbinde yeşeren ve zamanla onu tüketen aşkın hikâyesini mektup biçiminde anlatır. Lotte’ye duyduğu yoğun ve umutsuz sevda, onu hayattan ve toplumdan uzaklaştırırken, dönemin birey-toplum çatışmalarını da gözler önüne serer.

Yalnızlık, melankoli, tutku ve hayal kırıklığı… Werther’in iç dünyasındaki fırtınalar, her satırda okuyucunun kalbine dokunur.

Avrupa’da “Werther çılgınlığı”na neden olan bu roman, romantizmin öncüsü sayılır. Goethe’nin kendi gençlik yıllarından izler taşıyan bu eser, sadece bir aşk hikâyesi değil; aynı zamanda bir ruhun çırpınışları, bir varoluşun sancılı isyanıdır.

“Genç Werther’in Acıları”, hâlâ en saf aşkın ve en derin kederin simgesidir.

Öne Çıkan

Babaya Mektup

220.00

“Senin önünde kendimi değersiz, güçsüz, korkak ve suçlu hissediyorum…”

Kafka’nın iç dünyasına açılan en samimi, en çıplak metinlerinden biri…

Babaya Mektup, Franz Kafka’nın babası Hermann Kafka’ya yazdığı ama hiçbir zaman göndermediği uzun bir itiraftır. Bir oğlun, babasına duyduğu hem korku hem hayranlık arasında sıkışmış duygularını, içsel yaralarını ve hayatı boyunca taşıdığı ruhsal yükü gözler önüne serer.

Kafka bu metinde yalnızca bir aile ilişkisini anlatmaz; aynı zamanda bireyin otoriteyle, toplumla, kendi kimliğiyle ve varoluşuyla olan çatışmasını da çarpıcı bir şekilde dile getirir. Kırılgan bir ruhun, sevgiyle şekillenmesi gereken çocukluğunun nasıl bir korkuya dönüştüğünü gözler önüne seren bu mektup, yazarın tüm eserlerinin köklerine de ışık tutar.

Bu kitap, Kafka’yı anlamak isteyen herkes için vazgeçilmez bir anahtardır.

Bir mektup… Ama aslında bir manifesto.
Bir oğuldan babaya, ama tüm insanlığa da…

Bulle und Pelle (Almanca)

480.00

“Gerçek dostluk bazen hiç beklemediğin bir anda, patiler üzerinde gelir!”

Biri meraklı, diğeri temkinli… Biri kocaman, diğeri minik… Ama ikisi de birbirine çok bağlı:
Karşınızda Bulle ve Pelle!

Bu sımsıcak hikâyede, farklılıklarıyla büyüyen iki sevimli dostun hem eğlenceli hem düşündürücü yolculuğuna tanıklık edeceksiniz. Kimi zaman yaramazlık yapacaklar, kimi zaman zor kararlar alacaklar ama her şeyden önemlisi dost olmanın, paylaşmanın ve birlikte büyümenin ne demek olduğunu öğrenecekler.

Bulle und Pelle; arkadaşlık, cesaret, empati ve hayal gücü gibi temaları yalın bir anlatımla çocukların dünyasına taşırken, yetişkinlerin de yüzünde bir tebessüm bırakacak kadar içten.

Her yaştan okur için:
Gülümseten, düşündüren ve sımsıkı sarılmak isteyeceğiniz bir hikâye!

Öne Çıkan

Dil Davası

180.00

“Her şeyden önce bu “İnkılapçılık istismarı”nı ortadan kaldırmamız gerek!”

İsmail Habib Sevük

Sırasıyla, “Canlı Türkçe ve ölü nesin’, “Türkçenin istiklal savaşı”, “Türk nazmının zaferi’ başlıklarını taşıyan ilk üç yazı asırlardan beri büyük ve güzel dilimizin kendini bulma ve kendi kaderini yoğurma cephesini anlatıyor. O yapıtların objektif bir şekilde ortaya koyduğu hakikat dilde asıl inkılabın bizzat dil tarafından yapıldığıdır. Ferdi veya anonim sayısız emeklerin bir araya gelişiyle Türkçe bu mazhariyete erdi. Dilin bu heybetli tekevvülü karşısında hiç kimse dilde inkılapçılık davası yapamaz. Her şeyden önce bu “İnkılapçılık istismarı”nı ortadan kaldırmamız gerek. Dilde inkılapçılığı ne kadar ters anladığımıza canlı bir misal: Hakkâri Milli Eğitim Müdürü Zeki Teoman imzasıyla 26 Şubat 1949 tarihli dört sahifelik bir mektup aldım. Adana mıntıkası Maarif Eminliğim zamanında talebe olduğu anlaşılan bu genç maarifçimiz, bizim 19 yazıdan yalnız 2 tanesini görmüş, 10 uncu ve 11 inci yazılar. Mektubuna şu satırlarla başlıyor: “Cumhuriyet”de “Tasfiyecilerin Türkçeye cephe alışları” ve “Prensip yok, tenakuz çok” başlıklı iki yazınızı okudum. Dili kendi açınızdan inceliyorsunuz. Güzel; bir yazış özelliği; anlatışlı bir deyim, benzetmelerden doğan bir tatlılıkla yazılarınızı okuyanlar, etkiniz altında kalır. Yıllardan beri belki öğretmenimizin öğretmeni olarak bize öğrenimler verdiniz. Adana’da bulunduğunuz sırada söylevlerinizi dinledim. Eskiye göre yeni olan, günlüklerdeki yazılarınızı, betiklerinizi okudum. Türkçülüğü önce sizden öğrendim. Sonra asıllarına geçtim. Bu bakımdan size saygım vardır. Bu saygım ileridir. Yalnız son günlerde “İstanbul Öğretmenler Birliği”nin dil toplantısında konuşan bir kaç büyüğün yolunu beğenmiş gibi göründüğünüzden üzülerek bu betiyi yazdım. Siz beni tanımazsınız, ama herkes gibi ben sizi tanırım…’

Öne Çıkan

Tuna’dan Batı’ya 1935

290.00

“Türkçe’nin gizlisi de açığı gibi işe yarıyor!”

İsmail Habib Sevük, 1934 yazında üç buçuk aylık Avrupa turuna çıkmış ve “Avrupa Yolunda Notlar” başlığıyla gezi notlarını Cumhuriyet gazetesinde yayımlamıştı. Bükreş, Tuna, Belgrad, Budapeşte, Viyana, Berlin, Paris, Napoli ve Atina’yı gezen İsmail Habib, 1935’te bu gezi notlarını Tuna’dan Batı’ya ismiyle kitaplaştırmıştır.

“Bükreş’te ilk önce, kendi kendime gittiğim lokantada, hiçbir kelimesini bilmediğim Rumence bir listeden yemeklerimi kolayca seçtim ve Rumence’den başka bir kelime bilmeyen garsona seçtiğim yemekleri pekâlâ anlattım. Türkçeyi burada Rumence’nin içine saklamak istemişler, fakat Türkçe’nin gizlisi de açığı gibi işe yarıyor!”
İSMAİL HABİB SEVÜK

Gece Okyanusu

390.00

“Ödüllü yazar ve New Yorker yazarından, H.P. Lovecraft ve çevresinin hayatlarından esinlenen, sırlar ve skandallar hakkında sürükleyici bir roman.”

Parantez Kitap Yayınları, henüz 52 yaşında dünyaya veda eden ünlü Amerikalı yazar Paul La Farge her biri gizem dolu, gerçeküstü, fantastik tonlara sahip romanı Gece Okyanusu’nu sunar. La Farge’ın en özel eserlerinden biri olan Gece Okyanusu, ödüllü New Yorker yazarından, H.P. Lovecraft ve çevresinin hayatlarından esinlenen, sırlar ve skandallar hakkında sürükleyici bir roman.

Öne Çıkan

Nasıl Öldüğüme Dair (İmzalı & Ön sipariş)

190.00

 – 30 Eylül 2025 tarihine kadar verilen siparişler kişiye özel imzalı ve numaralı olarak gönderilmektedir. –

“Hayatın belli bölümlerinde “herkes kadar” öldüm ve her ölümden sonra “az sayıda” birileri kadar yazmaya devam ettim.”

Okan Köroğlu’nun Nasıl Öldüğüme Dair’i dağınık zamanların ve mekanların izlerini taşıyan bir şiir toplamı. Yıllar içinde biriken dizeler, şairin “herkes kadar” öldüğü anlardan ve her ölümden sonra yazmaya devam ettiği çaresiz ama dirençli bir yolculuktan doğuyor. Hayatın imlâ hatalarına meydan okuyan bu şiirler, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yaralı romantizmi, Metin Eloğlu’nun sokak ironisi, Ece Ayhan’ın altüst imgeleri, Arkadaş Z. Özger’in renk armonisi, Neruda’nın tutkulu savaşı, Octavio Paz’ın zamansal yankıları, Eluard’ın düşsel seyrüseferi ve Nazım Hikmet, Brecht, Mayakovski gibi ustaların gerçekliğiyle harmanlanıyor.
Ölümle suçlansa da hayata tutkuyla bağlı bir şairin kaleminden dökülen bu dizeler, korkuları, kayıpları ve içten içe yaşananları kucaklıyor. Köroğlu, “Yazdıklarım okur duyana kadar benim, sonra onun,” diyerek okuru bu satırların ortağı kılıyor. Nasıl Öldüğüme Dair, mutsuzluğun panzehiri olmasa da acıyı dindirebilecek bir paylaşımın kapısını aralıyor.

Çünkü bazı şiirler yazılmaz. Birinin içinden düşer.

Öne Çıkan

52 Southern Fools

340.00

“The 52 Southern Fools was initially conceived as a study of the I Ching, following an untraditional route.

It evolved, without losing its initial focus, into the tale of a wanderer and a retelling of the Chimera myth, arriving at a new tale- of hu ha meh.”

Hande Karahanoğlu

Parantez Kitap Yayınları’nın en yeni kitabı Hande Karahanoğlu’nun ikinci kitabı olan 52 Southern Fools bir görsel şölen. Farklı içeriği ve yazarın usta anlatımıyla koleksiyonunuzda yer alması gereken bir eser.

Sam & Dave dig a Hole (İngilizce)

515.00

“Bazen en büyük keşifler, aradığın şeyi bulamadığında başlar.”

Sam ve Dave bir sabah büyük bir kararla yola çıkar:
Bir çukur kazacaklar. Ama öyle böyle değil… Gerçekten önemli bir şey bulana kadar kazmaya devam edecekler!

İki arkadaşın basit görünen bu kazı macerası, beklenmedik dönüşlerle hem eğlenceli hem düşündürücü bir serüvene dönüşüyor. Sam ve Dave’in aradığı şey tam olarak ne? Peki ya gözümüzden kaçan şeyler bazen burnumuzun ucunda değil mi?

Mac Barnett’in esprili anlatımı ile Jon Klassen’in zekice gizlenmiş görselleri buluşuyor, çocukların hem kahkahalarla okuduğu hem de dikkatle gözlem yaptığı bir klasik ortaya çıkıyor.

“Sam ve Dave Çukur Kazıyor”, yalnızca çocuklar için değil; yetişkinlere de “arama, fark etme ve merak etme” üzerine çok şey söyleyen bir kitap.

🪓 Biraz mizah, biraz sabır, bolca hayal gücü…
Bu kitapta her şey toprağın altında saklı!

Öne Çıkan

Peter and the Wolf (İngilizce)

420.00

“Her kahraman pelerin takmaz. Bazıları sadece cesaret taşır.”

Peter, büyükbabasının uyarılarına kulak asmadan bahçenin kapısını açar…
Ormanın kenarında başlayan bu küçük adım, onu hayatının en büyük macerasına sürükler. Çünkü ormanda sessizce dolaşan biri vardır: Kurt!

Her karakterin bir müzik aletiyle temsil edildiği bu klasik hikâye, çocuklara cesaretin, zekânın ve takım çalışmasının önemini anlatırken; aynı zamanda onları müzikle tanıştıran eşsiz bir masaldır.

Peter ve Kurt, hem anlatımı hem görselleriyle çocukların hayal dünyasını zenginleştirir. Kuşun cıvıltısı, ördeğin sevimliliği, kedinin sinsiliği ve kurdun korkutucu ayak sesleri… Tüm karakterler kendi melodileriyle can bulur.

🎼 Bu kitap yalnızca bir masal değil; aynı zamanda klasik müziğe giriş için büyüleyici bir davet.

Bir çocuk, bir kurt ve orkestra eşliğinde unutulmaz bir yolculuk…
“Peter ve Kurt” sizi bekliyor.

The Carrot Hunt (İngilizce)

490.00

“En büyük havuç, en çok eğlenenin olur!”

Bugün ormanda sıradan bir gün değil…
Tavşanlar, sincaplar, kirpiler hepsi heyecanla peş peşe koşuyor. Neden mi? Çünkü büyük Havuç Avı başladı!

Minik kahramanlarımız, rengârenk ipuçlarını takip ederek ormanın derinliklerinde gizlenmiş dev havucu bulmaya çalışıyor. Ama yol boyunca bolca şaşkınlık, kahkaha ve dostluk onları bekliyor.

The Carrot Hunt (Havuç Avı), çocuklara birlikte hareket etmenin, sabırlı olmanın ve küçük detayları fark etmenin önemini anlatan neşeli bir macera. Canlı çizimleri ve sürpriz sonuyla, hem minikleri hem de onlara kitap okuyan büyükleri gülümsetmeyi başarıyor.

🥕 Eğlenceli, merak uyandıran ve tatlı mı tatlı bir yolculuk…
Hazır mısın? Çünkü büyük havuç seni bekliyor!

The Night Ocean (İngilizce)

525.00

“Gerçek, anlatılanlar arasında kaybolmuşsa, artık neye inanırsın?”

Edebiyatın karanlık labirentlerinde kaybolmaya hazır mısınız?

Psikanalist Charlie Willet, H.P. Lovecraft’ın hayatına dair karanlık bir sırrın peşine düşer. Bir gün aniden ortadan kaybolur. Ardında ise eşi Marina’ya yalnızca cevaplardan çok sorular bırakan bir iz bırakır.

Gece Okyanusu, kurgu ile gerçek arasında salınan, edebiyat tarihiyle iç içe geçmiş çok katmanlı bir roman. Lovecraft mitolojisi, bastırılmış arzular, entelektüel takıntılar ve paranoya… Paul La Farge, zekice kurguladığı bu eserde okuru, neyin kurmaca neyin hakikat olduğunu sorgulamaya çağırıyor.

Bu kitap; Lovecraft’ı tanıyanlar için bir keşif, tanımayanlar için ise edebiyatın ve zihnin en karanlık kıyılarına yolculuk.

🌙 Bir okyanus düşünün… Geceleri dalgaları değil, sırları kabartıyor.
İşte o okyanus bu sayfalarda sizi bekliyor.

All this has nothing to do with Me (İngilizce)

510.00

“Bitti dediğim yerde başlıyordu. Unuttum sandığım her şey, içimde sessizce büyüyordu.”

Bir aşk hikâyesi mi?
Hayır. Bu, bir saplantının anatomisi.

O, hayatına girdiği an her şeyi değiştirdi. Adı “M.” – ne tam anlamıyla var, ne de tamamen yok. Ve anlatıcımız, bu ilişkinin ardından, kendi parçalarını toparlamaya çalıştığı bir iç yolculuğa çıkıyor. Fotoğraflar, ekran görüntüleri, alıntılar, yazışmalar… Hepsi bir araya geliyor; bir kadının aşkla, arzu ile, kayıpla ve kendilikle olan hesaplaşmasına dönüşüyor.

Bütün Bunların Benimle Bir Alakası Yok, biçimiyle sıradışı, duygusuyla sarsıcı bir roman. Modern aşkın dijital izleriyle örülmüş bu kitap, hem göze hem kalbe hitap ediyor.

🖤 Terk edilişin gölgesinde, kendini arayan bir kadının güncesi.
Gerçekten bitti mi, yoksa daha yeni mi başladı?

The Assault (İngilizce)

510.00

“Bir gecede her şey değişti. O gece çocukluk bitti, dünya sustu.”

1945’in soğuk bir kış gecesi…
Naziler tarafından işgal edilmiş bir Hollanda kasabasında, tek bir silah sesiyle başlayan bir olay zinciri, on iki yaşındaki Anton Steenwijk’in hayatını sonsuza dek değiştirir. O gece ailesi yok olur, evi yakılır ve hafızasına kazınan o sahne, yıllar boyunca peşini bırakmaz.

Saldırı, savaşın yalnızca cephede değil, insanların hafızasında ve kalbinde bıraktığı izleri anlatan sarsıcı bir roman. Harry Mulisch, politik olanla kişisel olanı ustaca iç içe geçirerek, geçmişin gölgesinde kalan bir adamın belleğini, kimliğini ve adalet arayışını sorguluyor.

Zaman içinde çözülmeye başlayan sırlar, vicdanı kanatan sorular ve unutulmak istenen ama asla silinemeyen bir anı…

🎖️ Savaş biter, ama etkisi bitmez.
“Saldırı”, o etkinin ta kendisidir.